13 Mayıs 2013 Pazartesi

gece gece...

sana yazmamı istemen, beklentini boşa çıkarmam adına ne dersen bilemiyorum artık...

uzun zamandır yazmadım, okumazsın diye yazmadım, zamanın yok, farklı sıkıntıların var diye yazmadım..

yazmak istedim ama kendi iç dünyama dahi yolculuk yapamamışken yazmadım.. ihmal ettim muhtemelen.. helal et hakkını...


seninle anlaşıyoruz, temelde sorun yok gibi duruyor bizim ilişkimizde.. ama senin beni daha çok sevdiğini hisseder oldum, sevgim de bir azalma yok... sevginde bir artma var bence... bu kötü mü diye sorabilirsin? karşılığı olsun yada olmasın, sevmenin kötülüğü olmaz. karşı tarafı zorda bırakmadıkça, ya benim olursun ya da toprağın söylemleri ile anormalleşmedikçe... bu tespitleri senin için yada benim için kullanmadım. aksine bu söylemleri sevgimizin safiyetine binaen dedim..

sen daha çok seviyorsun ama sen bu aşkta zayıf olansın diyorum hep.. halbuki sen güçlü olansın, güçlü olduğun için benim her kahrımı çekip, bana sabrediyorsun. ve bana hiçbir mecburiyetin yok.. ben olmazsam hayatında yada düzelteyim ben hiç olmasaydım hayatında, başkası olmayacaktı gibi bir şey yok.. aksine olurdu...

benim de olur, sorun olup olmaması değil... sorun doğruyu bulmak bu saatten sonra...

sen bir yanlış olamazsın hayatımda, bir yanılgı olamazsın.. sanmıyorum.. ama evlilik fikri beni cidden düşündürüyor ve korkutuyor.. cidden istemediğimi biliyorum.. kimsenin hizmetçisi olmak istemiyorum, kimsenin yanında taşıdığı birisi olmak istemiyorum..

ama bir an senle geçen zaman geliyor aklıma, ben mutluydum diyorum.. huzurluydum.. ama yolun başında hep böyle olmuyor mu diye de sormadan edemiyorum...

seni seviyorum...

bunu inanarak söyledim hep... sevmek aşktan daha farklı bir duygu, daha güçlü ve daha özel... aşk ise daha naif bir duygu, daha zayıf ama daha tutkulu... ben onu da yaşadım seninle..

benimle iken daha mutlu olan, dünya yansa benleyken umurunda olmayan bir sen vardı yanımda.. kendini daha bir erkek hisseden, kendinin değerini bilen birisine daha çok değer vermek için kalbi çarpan birisi vardı yanımda...

bana her sahip olduğunda, bana karıştığını hisseden bir erkek... aşk muhteşem bir şey diye düşünürken bile içi titreyen bir adam vardı yanımda...

yanında, kollarında olan o kadına daha sıkı sarılıp, mutlu etmek isteyen, mutlu olduğunu dünyaya haykırmak isteyen bir sen...

umudunun adı var, umudunun adı aşk... umudunun adı kollarındaki ben...

ben bunları bilmiyor muyum sanıyorsun? gözlerimin içine bakıyorsun, üzerime nasıl titrediğini bilmiyor muyum sanıyorsun? kalbini çıkarıp ver desem, gözün kapalı vereceğini bilmiyor muyum sence?

başka birisinden bahsettiğimde, soluğun kesiliyor, canın yanıyor, bu bir erkek olsun yada senin adına bir kadından bahsedeyim... hiç fark etmez, acının şekli ve rengi yoktur misali, sol yanın sızlıyor, işte seni burada kırıyorum en çok...

bensiz bir yaşam düşünemediğini biliyorum, fikri bile, düşüncesi bile sana göğüs boşluğunda bir ağırlık olarak dönüyor... beni düşündüğün anda, yüzüne yayılan tebessümün, kalbini saran heyecanın tarifi yok...

bana, kadınım demek bile seni dünyanın en mutlu erkeği kılıyor... benim biliyorum diyorsun, hayırlısı diyorsun, dualarını yineliyor ve asla eksik etmiyorsun... ama korkuyorsun, içini kemiriyor bu korku... biz çok mutluyuz, basit sıkıntılarımızı da birlikte aşarız diyorsun, Allah büyük dert vermesin de herşeyi onunla göğüslerim diyorsun..

beni yanına, soluna, yatağına, hayatına yakıştırıyorsun...

öyle bir aşkla seviyorsun ki, ay yüzlüm diyecek kadar güzel görüyorsun beni... benim güzelim, benim karım.. benim kadınım... ya kaybedersem... bunu okurken bile, asla seni kaybetmicem inşallah diye dua ettiğini hissediyorum...

seni anlatabildim mi sana bir nebze de olsa?

Allah'ım yüzünü hep güldürsün... huzur yüreğinden hiç gitmesin...

5 Mayıs 2013 Pazar

...

sana geldim..  sana ilk geldiğim zamanı hatırlıyor musun? sen sanıyorsun ki, ilk ben gittim ona.. aslında ilk ben geldim sana...

beni gülümsettiğin, o ilk sohbetlerimizi anımsıyorum da, uzak durup ısınmamak için ne çabalamıştım... ben kimseyi sevmek istemiyordum.. seversem kırılacağımı biliyordum.. biliyordum fazla anlam yüklediğimi, kendimi çok kaptırdığımı...

Ragga Oktay ve Yıldız Tilbe Gitme Kal dinliyorum, az önce Merlin'in son bölümünü seyrettim, şimdi ise GS Tv açık maç anlatımını seyrediyorum...

dünden beri sana çok kızgınım, çok kırgınım... kızgınım çünkü nasıl kendini düşünmezsin, nasıl sağlığına hiç önem vermezsin? nasıl basit bir sözü tutmazsın? tutmak için vermiştin o sözü... ben annemi kaybettim sigara yüzünden.. sen de mi hasta olmak istiyorsun?

Allah korusun ...


ben annemi çok özledim.. iyicene yalnız kaldığımı hissetmeye başladım, iyicene yüreğim yanmaya başladı....

öyle işte... sana ne vakit yazmaya başladım ama araya neler girdi.. değişmeyen tek şey dinlediğim şarkı...

sana gelsin desem... ama gitme kal kısmı değil.. zira ne denli seversem seveyim, yokluğuna üzülsem de,  neyse...

yanında olduğum o geçen hafta geliyor aklıma, ne mutluydum oysa ki.. aşk yüzüme de, yüreğime de, tenime de düşmüştü...

gördüğüm sen de, ben vardım .. biz vardık.. şimdi sen, şimdi ben olmuş vaziyetteyiz.. hayırlısı olsun...

uzun uzun yazmak istiyordum ama gücüm yok... :(